ŞEHRİN ÖTEKİ YÜZÜ..!

Hani günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalar ya..! Tüm bu kovalanmışlıklar içinde gündüzün geceyi, gecenin de gündüzü amansız takibi vardır adeta. Aslında hayat hep kovalamaca, koşuşturmaca üzerine oluşmamış mıdır? Bu devinimin figüranları biz insanlar ha başrol, ha yardımcı rol veya sıradan bir rolü üstlensekte sonuçta bu filmin figüranlarıyızdır. Yaşadığımız sürece oyunculuk hiç bitmeyecek. Öyle ya hayat bir tiyatro sahnesi, dolayısıyla bizlerde bu sahnenin oyuncularıyız.

Yaşamın kargaşası içinde en büyük uğraşımız iş yaşantımızdır. Çünkü iş yaşam şeklimizin bence 1/3’ünü oluşturur. Yeryüzünde çalışan her kesimin  iş yoğunluğunu paylaştığı gündüz saatlerinin sabahtan akşam üzerine kadar süren zaman diliminde hepimiz, her birimiz üzerimize düşen görevi yerine getirmek için çabalar, onu tamamladığımızda da gönül rahatlığı içinde yapabileceğimiz diğer işlerimizle ilgili programı hazırlarız. Nihayetinde onları da sonuçlandırabilmek için gerekeni yaparız. Kamu kurumları ve özel sektörde çalışma süreleri birbirine denk gelmese de ki özel sektörde hem çalışma şekli, hem de iş saatinin uzunluğu ile 1/3’ü tam kompanse edip 2/3’e doğru yol alan bazı işyerleri de vardır. 24 saat üç zaman dilimine bölündüğünde 8‘er saatten çarpı 1/3 tamamlar ve 24 saati böylece yaşamış oluruz.

Hep kamu, özel sektör ve onların çalışma şekillerinden bahsettik. Peki işlerin kendine has zorluk ve kolaylık dereceleriyle bizlerin tüm enerjimizi işimize doğru düzgün verdiği olanaklı mıdır? Diye bir soru aklıma gelmiyor değil… Genelde çalışan kesimin ağırlığının gündüz saatleri olduğunu düşünürsek hepimizin ne olursa olsun işin temposu ve de kişilerle olan diyaloğumuzun daha dinamik olması gerekmektedir diye düşünüyorum. Kaldı ki gündüz saatleri iş temposu ve açık iş yeri sayısının daha fazla olduğunu düşünürsek gündüz saatlerinin kapasitesinin geceye oranla daha yoğun olduğunu kolaylıkla bilebiliriz. Gündüz saatlerinin dışında geçe çalışan kesimin aslında hiçte azımsanmayacak derecede olduğunu gözlemleriz. İşte şehrin öteki yüzünde; yani Muğla’nın öteki yüzünde de yaşadığımız şehrin bu yüzünün ne kadar büyük bir kitleyle sabaha kadar sürdüğüne tanık oluruz. Gerek dönüşümlü olarak çalışan, gerek vardiyaya giren, gerek gece mesaisine kalan veya gelen, gecenin belli bir yarısı işe başlayıp, sabaha karşı işe adapte olanlar hep şehrin öteki yüzünü temsil ederler adeta… Nasıl etmesinler ki gündüzlerini bile gecelerine katıp çalışan iş, güç erbabı kişiler yapmaları gereken işlerini yerine getirerek görevlerini ifa ederler…

Şehrin öteki yüzünde birde şehri meşgul eden, demagoji yapan, ne kadar aklı selim olmayan(şişede durduğu gibi durmaz) kişilerin kaynaklandırdığı olumsuzluk kim ne derse desin hepimizi rahatsız eder. Bedava kabadayılık yapanlar işin cabasıdır. Onlar hep asar, keser, vurur, kırar gibi dile pelesenk olmuş cümle sonlarıyla güya kabadayılıklarını perçinlerler. Aslında bu kişiler cadde ve sokaklarda işgalci zihniyetlerini kendi egolarıyla bütünleştirmişlerdir. Neyse… biz onları kendi hallerine bırakalım. Hayatın cilvesidir ki bu tür insanlar hayatın her alanında vardır. Ne diyelim… sabır ki ne sabır..!

Her şey bir yana gecenin öteki yüzünde yaşamın getirisini, belli nedenlerden dolayı yerine getirenler ve getirmeye çalışanlar köstek değil sadece destek istiyorlar. Genelde gecenin bir yarısında sabaha kadar çalışmak hiçte o kadar kolay değil. Düşünsenize uykunun en tatlı anının kor bir ateş yakıp o güzelliği yok ediyor ve koşuşturmaya başlıyor. Tabi ki bu sadece işle ilgili bir koşuşturmaca oluyor. Muğla da bir organize sanayi bölgesi olmamasına karşın GELİ ve termik santralin vardiyalı çalışanlarının gece çalışma ritmine girmiş kişilerin hareketliliğinden tutunda, otogarda gece boyunca çalışan bilet satış noktaları, şehirlerarası çalışan toplu taşıma araçları, ticari taksiler, yine otogar veya şehir merkezinde bulunan çorbacılar veya büfeler, gece kulüpleri, fırın ve simit / onun ekürileri(açma, poğaça, börek vs.), gazete dağıtıcıları(ulusal ve yerel), kamu kurum ve kuruluşları veya özel sektörün güvenlik görevlileri, kamuya ve özele ait hastane çalışanları ve güvenlik güçleri ne olursa olsun gecenin öteki yüzünün bence kahramanlarıdır. Kaldı ki gecenin karanlığında kahrını çekerken, yorgun metabolizmalarının algıda zorluk yaşamaları bundan mıdır yoksa değil midir? bilinmez. Genelde birbirimiz aynı lisanı konuştuğumuz halde birbirimizi hiç anlamaz olup her şeyi illaki yokuşa sürüp, asgari müştereklerde bile buluşamayız.

Her şeye rağmen hayat hoşgörünün biz insanlar arasında hep olması gereken şekli değil midir? Birbirini anlayan insanların bu tavrı niye? Yaşamı kolaylaştırıp zorluğu yaşamamak için duygusal olup sevgi ve saygıyı her zaman bence hep yüreğimizde yaşayalım. Sevginin yolu yürekten geçer, akıl ise parçaları birleştirir… Yürekte sizde, akıl da… Öyleyse bu geç kalınmışlık niye… Hayata sadece tek penceren bakıp olan ve bitenden kendimizi alı koymamalıyız.

Tıpkı gecenin öteki yüzünü “es” geçemeyeceğimiz gibi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.