MUĞLA’NIN GÖZBEBEĞİ SU SARNIÇLARI

Su hem insanın hem de evrenin verimliliğini ve yörüngesini şekillendirmiştir. Bu haftaki yazımda hayatımızı devam ettirebilmemiz için vazgeçilmezimiz olan suyun depolandığı ve Muğla’nın neredeyse her köşesinde karşımıza çıkan su sarnıçlarından bahsedeceğim. 2015 yılından beri üzerine çalıştığım su sarnıçları tam manasıyla Muğla’nın her köşesinde karşımıza çıktı. Sahillerden, ormanların derinliklerine, adalardan, şehir içlerine… .

Türk Kültür Tarihine baktığımızda da İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası toplumun en temel değerleri arasında “su kültürü” yerini almıştır. Suyla ilgili halk inanışları, efsaneler, destanlar, binlerce yıl boyunca değişerek günümüze kadar gelmiştir. Bu kültürel birikimler suyun önemini, kullanım becerilerini ve su yapılarının daha iyi anlaşılmasına neden olmuştur. Eski tarihlerden beri birçok su yapıları inşa edilmiş ve su yapıları kullanılmıştır. Bunlar; su kemerleri, hamamlar, köprüler, sebiller ve sarnıçlardır. Bu yapıların her biri gerçekten çok önemlidir ama sarnıçların önemi bunlar içinden ayrılır.

Antik dönem yazarı ve mimarı olan Vitruvius, eserlerinde su kemeri kurulmasının mümkün olmadığı yerlerde kuyular kazılmasından bahsetmektedir. Böylelikle kuyularda biriken suların birinden diğerine süzülerek hem temizlenmiş hem de dinlenerek kullanmaya elverişli hale geleceğini söylemiştir. Bu tipte inşa edilen su hazneleri Roma döneminden bu yana sarnıç olarak isimlendirilmektedir.

Sarnıç yapısını tanımlayacak olursak eğer; toprağa düşen yağmur ve kar sularını toplamak için yapılmış; üzeri açık veya kapalı, kendine özgü plana sahip yapılardır. Eski Anadolu şehirlerinin çoğunda şehri besleyen şebekeler olduğu halde yine de sarnıçlar yapılmıştır. Bunun nedeni düşman tarafından bölge kuşatıldığında teslim olması için bölgeye su ve yiyecek sağlayan yolların kesilmesi sonucunda ortaya çıkacak sıkıntının engellenmesidir.

Muğla bölgesine bir bakış yaparsak, Muğla’daki sarnıçların bir rivayete göre tarihi Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos seferini gerçekleştirdiği 1522 yılına kadar gider. Bölge toprağının son derece geçirgen olması nedeniyle yaz aylarında düzenlenen seferde, su sıkıntısı çekmemek için çare aranmış ve mimar başı Sinan, Kanuniye kubbeli sarnıç yapılmasını, böylece haznede su toplanmasını ve kubbenin güneşi engelleyerek suyun buharlaşmasının önüne geçileceğini söylemiştir. Bunun üzerine 1520 yılında Kanuni güzergâh üzerinde su sarnıçlarının yapılmasını emretmiştir. Fakat yöredeki kubbeli sarnıçların bazılarının çok daha eskilere gittiği tahmin edilmektedir. Bu sarnıçlar sadece mimarlık ve sanat tarihi açısından değil eski tarihlerde ulaşım yollarının belirlenmesinde etkin rol oynadıklarından tarihi-coğrafya açısından da önemlidir.

Günümüze dönersek şebeke suyu olduğu halde yerleşim merkezleri dışında kalan dağ başlarında bulunan sarnıçlar, çobanlar ve hayvanlar tarafından kullanılmaktadır. Muğla’nın yeşil ve mavinin birleşimindeki güzelliğinde bu tarihsel geçmişi belgeleyen sarnıçlar şiirsel bir mit oluşturarak binlerce börtü böcek bitki arasında yalnızlıklarına ve yok oluşlarına ağlamaktadırlar.

Yazıma son vermeden önce sarnıçlarla tanışmamı ve üzerine çalışmamı sağlayan hocam Doç. Dr. Ceyhun Özçelik’e, sarnıç incelemelerim esnasında hep yanımda olan dostlarım Mikail Akta, Şevket Emre Kasap, Eda Akalp, Selman Tosun ve Asiye Kemik’e teşekkür ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.