UMUDA DAİR

Siyasi atmosferin yoğunlaştığı, yerel seçim ve ardından yaşananların artık hemen herkesin hayatına sirayet ettiği bir dönemi geride bıraktık. Bıraktık derken, bu kez cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle başka bir düzlem karşımıza çıkıverdi. Havaların yavaş yavaş düzelmeye başladığı, günlerin uzadığı, uzun bir kışın yorgunluğunu üzerinden atma zamanı, başka mücadelelere başlamanın hazırlık evresinden başka bir şey değil.

***

Pikniğe çıkanlar, artık denize doğru uzanmalar ve hep bir hafifleme hali beklentisi. Bu hafifleme halini siyasette görmek mümkün değil elbette, o yüzden de zaten teyakkuz sürüyor. Kimileri konumunu korumak, kimileri yeni bir konum almak ihtiyacı içinde. İnsan, güzelleşen/güzelleşmekte olan havalara, uzayan güne bakarken bile umutsuzluğa kapılabiliyor. Can Yücel, ağız dolusu argosuyla şöyle dememiş miydi:

“Benim halim memleketin hali/ üç gündür kabızım; dışarı çıkamıyorum…”

Ancak yine de, Nazım fısıldıyor kulaklarımıza, şartlar çetin de olsa, pes edemeyiz hiç birimiz…

“Umudu var büyük insanlığın/umutsuz yaşanmıyor.”

***

Bekleyebilmek büyük maharet, beklemeyi bilmek gerek, nasıl olduğunu benden daha iyi anlatabilecekler var, örneğin Necip Fazıl:

“Ne hasta bekler sabahı/ Ne taze ölüyü mezar/Ne de şeytan, bir günahı/Seni beklediğim kadar.”

Öyle ya, sosyal mücadeleler (ki çoğu zaman aşk da, sevgi detıpkı siyaset gibi bir sosyal mücadeledir) sabır işidir, kısa vadeli sonuçlar almayı beklemek umuda sahip olmaktan ziyade, hayale kapılmak olabilir ancak. Bazen bir şey beklenir, öyle çok beklenir ki, gelmeyeceği/olmayacağı ihtimali bile unutulur. Bunu da en iyi Arif Damar anlatır:

“İlle de görmek için mi beklenir/ güzel günler?/beklemek de güzel…”

Hem bu konuda, Cemal Süreya’nın söyleyecek sözü yok mu?

“Umut'un içinde mut varsa/Umutsuzluğun da içinde umut”

Fakat tüm bunlar bir kıvılcım işidir, koyu karanlıkta bir kıvılcım varsa eğer insanın içinde, işler ne kadar kötü gitse de, kendi haline, memleketin haline kafa yoruyor ve çözümler arıyorsa, uyku da tutmayabilir insanı. Ve bir işi nihayetlendirme şansına, yalnızca gerekirse uykusuz bile kalmayı göze alanlar erişebilir. Mesela Melih Cevdet Anday’ı tutmamıştı:

“Uyumayacaksın/ Memleketinin hali/ Seni seslerle uyandıracak/ Oturup yazacaksın/ Çünkü sen artık o sen değilsin/ Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin/ Durmadan sesler alacak/ Sesler vereceksin/ Uyuyamayacaksın/ Düzelmeden memleketin hali/ Düzelmeden dünyanın hali/ Gözüne uyku giremez ki.../ Uyumayacaksın/ Bir sis çanı gibi gecenin içinde/ Ta gün ışıyıncaya kadar/ Vakur metin sade/ Çalacaksın.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.