Muğla Haber
“İHBAR DEĞİL İFTAR ET” DİYENLE İFTİHAR ETMELİYİZ
Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatcı, Gezi eylemlerinin ardında Başbakan Erdoğan’ın “Çanak çömlek çalan ve komşusunu rahatsız edeni şikayet et” çağrısına karşı bir kampanya başlattı: “Komşunu ihbar etme, komşunla iftar et…” Saatcı, yaptığımız telefon görüşmesinde bunun toplumun genetik kodlarıyla oynamak olduğunu, bizim kültürümüzde bunun olmadığını söyledi. Siyasi yelpazenin iki ayrı ucundaki insanlar olmamıza karşın bir Fethiyeli olarak Saatcı’nın duruşundan dolayı gurur duydum… İhbar etme, iftar et diyen bir siyasetçiyle iftihar etmeliyiz!
ABDÜLHAMİD HAN JURNALLERİ
İhbarcılık, diğer adıyla jurnalcilik, zaman zaman bu topraklarda devleti yönetenlerin çağrısı ile gündeme geldi. Tarihimiz, karanlık sürek avları çağrılarını yazar.
II. Abdülhamid Han, Murat Bardakçı’nın da dediği gibi “Osmanlı Devleti’nin aslında son ve gerçek imparatorudur…” Devletin çöküşünü sezmiş ve mücadele etmiştir. Ancak “vesveseli” bir hükümdardır. Yine Bardakçı’nın ifadesiyle, “33 sene boyunca 3 kişi sokakta biraraya gelmekten korkar olmuş, binlerce kişi sürgünlere gitmiş, günlük hayat jurnallerle şekillenir hale gelmiştir…”
MİT’in internet sitesinde de buna dair bilgiler görülebilir. Teşkilat’ın sitesindeki şu ifade önemlidir: “II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra teşkilata ait olan yüzbinlerce rapor (jurnal) saraydan alınarak yakılmıştır.”
ATATÜRK İHBAR EDİLİP HAPİS YATMIŞTI
İhbarcılık konusu açıldığında, gençlik yıllarında bir ihbar sonucu hapse atılan Mustafa Kemal Atatürk’ü unutmamak gerekiyor…
Mustafa Kemal, Harp okulunu bitirdiği dönemde, Yenikapı’da bir Ermeni evine yerleşti. Burası aynı zamanda bir toplantı yeriydi. Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya kitabında belirttiği gibi, “İnançları şu idi ki ilk şart istibdat rejimine son vermektir.”
Bu toplantılara yatacak yeri, yiyecek ekmeği olmadığı için yanlarına sığınan Fethi isminde biri de katılmaktaydı.
Atay, sonrasında olanları Mustafa Kemal Atatürk’ün ağzından şöyle aktarmıştır:
“Kendisine yardım da etmeye karar vermiştik. İki gün sonra kendisinden Beyazıt’taki bir kıraathanede buluşmak üzere pusula aldım. Gittiğim vakit yanında Saray’dan bir yaver gördüm. Bizim odadaki arkadaş İsmail Hakkı’yı götürmüşler. Bir gün sonra ben de yakalandım. Fethi meğer bir hafiye imiş. (…) Sorgudan anladık ki, gazete çıkarmaktan, teşkilat yapmaktan, apartmanda toplanıp görüşmelerde bulunmaktan sanıktık. Daha önceki arkadaşlar itiraf da etmişler. Birkaç ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldım.”
Örnekler çoğaltılabilir… Ama artık başka bir çağda yaşandığı herkesçe bilinmeli… İhbar ve inkar Türkiye’si değil, ikrar (doğru bildiğini saklamayıp doğruca söyleme, açıkça söyleme) ve iftihar Türkiye’si yaratmalıyız…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.