Dünya Sağlık Örgütü (WHO) obeziteyi ‘sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal veya aşırı miktarda yağ birikmesi’ şeklinde tanımlamaktadır. Harcanandan daha fazla enerji alımı ile vücut yağ dokusunun artması sonucu oluşan obezite hipertrofik (yağ hücre hacminin artması) ve hiperplazik (yağ hücre sayısının artması) olabilir. Hiperplazik daha çok çocuklarda görülmekte olup, daha tehlikelidir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), obezitenin son yıllarda sıklığı giderek artan bir halk sağlığı problemi olduğunu bildirmektedir.

Obezitenin etiyolojisine bakıldığında genetik, yaş, cinsiyet, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite, sosyoekonomik kültürel düzey ve psikolojik durum  yer alır. Beslenme biçimi ve beslenme alışkanlığı olarak yüksek kalorili, yağlı ve basit şeker içeren yiyeceklerle beslenen bireylerde obezite daha kolay gelişmektedir. Ayrıca evde-dışarıda yenen yemeklerin porsiyon büyüklüğünün artması, fast-food tarzı yiyeceklerin tüketilmesi obezite oluşumunu tetiklemektedir. Obezitenin artmasına neden olan önemli faktörlerden bir diğeri ise hareketsiz yaşam tarzının yaygınlaşmasıdır. Fiziksel aktivite ile enerji harcaması arasındaki etkileşim şişmanlığın oluşmasında önemli rol oynamaktadır.

Halk arasında şişmanlık olarak da bilinen obezite beraberinde birçok sağlık sorununu da beraberinde getirmektedir. Bunun yanında yapılan çalışmalar obez bireylerin estetik kaygı taşıdıkları ve özgüven sorunu yaşadıklarını göstermektedir.

PEKİ ÇÖZÜM NEDİR, BİZ NELER YAPABİLİRİZ?

ü  Ulaşılabilir hedefler belirlenmeli ve bu konuda kararlı olunmalıdır. Doktor kontrolünde ve diyetisyen eşliğinde gerekli desteği alarak yola başlayabilirsiniz.  Bir anda bütün fazla kiloları vermeniz mümkün değildir ve bu durum sağlıklı da değildir. Yavaş ama düzenli bir şekilde (haftada 1-1,5 kg) kilo vermek ve bu kilo kaybını korumak amaçlanmalıdır. Adım adım hedefinize ulaşabileceğinizi unutmayın.

ü  Yaşam şekli sorgulanmalıdır. Kötü beslenme tarzı, stres, sınav, iş hayatı, arkadaş çevresi, hareketsizlik gibi kendi hayatınızda kilo almanıza neden olan asıl sebebi bulup, bu durumu düzeltmeye çalışmalıyız.

ü  Az az sık sık yemek, yani gün içinde 3 ana 3 ara öğün yapmak en sağlıklı olanıdır. Aşırı açlık hissetmeden yapacağınız bu öğünler sayesinde fazla tüketimlerin önüne geçip, metabolizmamızı da hızlandırmanız mümkündür.

ü  Meyve sebze tüketimine ağırlık vermeniz, hem detoks etki göstererek vücudu temizler hem bağırsak aktivitelerini arttırır. Dolayısıyla hafif ve sağlıklıdır.

ü  Günlük 2,5-3 litre su tüketilmelidir. ‘Su’ yerine geçebilen içecek yoktur. Böbreklerin sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için elzemdir.

ü  Hazır, fast-food, kızartılmış, aşırı yağlı ürünlerden mümkün olduğunca uzak durulmalıdır.

ü  Basit şeker oranı yüksek hazır tatlılar, pastalar, kekler yüksek fruktozlu mısır şurubu içerebilmektedir. Yapılan çalışmalarda mısır şurubunun sağlık açısından birçok soruna yol açabileceğini göstermektedir. Evinizde daha az kalorili, daha sağlıklı, sütlü hafif tatlılar hazırlayabilir, uygun porsiyonlarda tüketebilirsiniz.

ü  Fiziksel aktivitenizi arttırmalısınız. Asansör yerine merdiven kullanmak, kısa mesafelere arabayla gitmek yerine yürümek, günlük 45-60 dakika yapacağınız tempolu yürüyüş metabolizmanızı hızlandırır ve eminim ki size kendinizi çok daha iyi hissettirir.

Kilo vermek güçlü bir irade ve kararlılık gerektirir. Bu süreçte bütün sevdiğiniz şeylerden vazgeçmek zorunda kalacağınızı düşünmeyin. Diyet bireye özeldir ve sizin tercihleriniz, uygun ölçüler dahilinde düzenlenebilir.

Unutmayın obezite ile mücadele, aslında birçok hastalıkla mücadele anlamına gelmektedir. Yani hem fit olucaksınız, hem de pek çok hastalık sizden uzak olacak. Diyet yapmak tüm bunlara değmez mi? İlerde daha büyük sağlık sorunlarıyla karşılaşmamak için gelin, biz bugünden başlayalım.  Sağlıkla kalın, sevgiler…