ANTİK ÇAĞIN SİYASAL DÜŞÜNCESİ - MUĞLA' DAN DÜNYAYA - AHMET MEKE

İnsanlar kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için toplu halde ve dayanışma içinde yaşamalıdırlar. Toplu yaşamda ortaya çıkan sorunların başında kimin hangi işi yapacağı mevzudur. İşte bu noktada insanlık tarihi boyunca yöneten-yönetilen ilişkisine dayanan önemli bir problem meydana gelmektedir. Bu haftaki yazımda antik çağ toplumunun siyasal düşüncesine değineceğim.

“Kim yönetecek?” sorusu yüzyıllar boyunca siyasi analizlerin ilgilendiği başlıca konulardan birisidir. Bu soru etrafında gerçekleşen siyasi analizler yöneten-yönetilen ilişkisi bağlamında farklı yönetim şekillerinin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Yapılan siyasi analizler neticesinde farklı birçok yönetim şeklinin ortaya çıkması zorunlu olarak siyasal sistem sınıflandırmalarını da beraberinde getirmektedir. İlk siyasal sistemleri sınıflandırma girişiminin başlangıç noktası ise Antik Yunan’dır. Üzerinden yaklaşık 2500 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen siyasal sistemler ile ilgili Antik Yunan’da yapılan sınıflandırmalar, bugün bile geçerliliğini korumaktadır.

Yüzyıllar öncesinde yapılan bu siyasal sistem tasniflerinin günümüzde halen önemini korumasının en önemli nedeni Antik Yunan döneminin deneysel gözlemlere olanak veren ve bir sınıflandırma için yeteri kadar veri sağlayan bir nüfus çeşitliliğine sahip olmasıdır. Yani Antik Yunan döneminde siyasal sistem sınıflandırmalarını anlamlı kılacak asgari sayıda bir nüfus yoğunluğu bulunmaktadır. Antik Yunan sonrası ortaçağ dönemi dini meselelerin önem kazanmasından dolayı siyasal sistem sınıflandırmaları açısından oldukça kısır bir dönemdir. Ancak 18. yy sonu ve 19. yüzyıldan itibaren sınıflandırmaların sayısında ve çeşitliliğinde büyük artışlar meydana gelmektedir. Günümüze kadar gelen siyasal sistem sınıflandırmalarına rağmen Antik Yunan döneminde yapılan siyasal sistem sınıflandırmaları halen özgünlüklerini korumaktadırlar.

Antik Çağ’ın siyasi düşüncesine damgasını vuran tema “erdem siyaseti” dir. Erdem siyaseti ne demek kısaca açıklayalım. Antik dönem düşünürlerine göre insan, doğası gereği toplumsal bir varlıktır. İnsan kendi kendine yeten bir varlık değildir. Antik dönem filozoflarından Aristoteles’in deyişiyle, bir varlığın toplum dışında yaşayabilmesi için ya bir tanrı ya da bir canavar olması gerekir. İnsanlar gerek üreme gibi biyolojik gerekse de sevgi, aşk gibi psikolojik etkenlerle toplum halinde yaşamaya doğal olarak meyillidirler. Bu nedenle toplum rasyonel bir hesaplamanın sonucu olarak icat edilmiş, kurulmuş bir varlık değildir. Toplum bir sözleşmenin, bir kurgunun değil; doğanın ürünüdür. Doğada parçaları birbiri ile uyum içinde çalışan organik ve hiyerarşik bir düzen vardır. Doğada çatışma değil uyum hüküm sürer. Toplum da doğanın bir eseri olarak uyumlu olmalıdır. Bu noktada antiklerin devlete ve siyasete dair bakışı da ortaya çıkmaktadır. Bireyi doğal olarak sosyal, dolayısıyla, toplumu da doğal bir varlık olarak gören antik düşünürler siyaset felsefesine de toplum halinde yaşayan bireylerin kolektif hayatını düzenleme, var olan toplumsal çatışmaları ortadan kaldırıp kozmosta var olan uyumu poliste de tesis etme görevini yüklemişlerdir. Bu idealin yakalanabilmesi bireyin kendisi ve çevresi ile barışık ve uyum içinde olması, bir başka anlatımla, erdemli bir hayat sürmesi ile mümkün olacaktır. Bireyin erdemli bir hayat sürmesinin toplum açısından taşıdığı büyük önem düşünüldüğünde, bireyin ahlaki yönelimi bireyin kendi tercihlerine terk edilemeyecek denli önemli bir konu haline gelir. Bu bağlamda, devletin ve siyasetin rolü, kendi başına sahip olduğu akıl sayesinde doğru yaşamın ne olduğunu bulamayıp birbiriyle çatışmaya düşen bireylerin ahlaki olgunluklarını eğitim ve yasalar yolu ile sağlamak ve bireysel ve toplumsal düzeylerde mutluluğu tesis etmektir. Bu çerçevede antik dünyada, ahlak ve siyasetin iç içe geçmiş olduğunu söyleyebiliriz. Etik, mutluluğa giden yolun nereden geçmekte olduğunu tespit ederken, siyaset de bu yolun taşlarını sermekteydi. İşte antik siyaset felsefesinin ana temasını oluşturan “erdem siyaseti” ile kast ettiğimiz şey budur.

“Geçmişini bilmeyen geleceğini yönlendiremez” sözünden yola çıkarak sizlere her hafta geçmişle ilgili bilgiler aktarmaya çalışıyorum. Önümüzdeki hafta farklı bir konuda görüşmek üzere.

Ahmet MEKE

CBS Uzmanı / Arkeolog

Önceki ve Sonraki Yazılar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.