
Erdal ÇİL
TERCİH MESELESİ DEĞİL BAĞIMLILIK MESELESİ
Bu haftaki yazımı son güne bırakmadan hazırlamıştım ama son güne kadar gelen mesajlardan sonra böyle bir yazı yazmamın uygun olacağını düşündüm.
Öncelikle son yazımdan sonra telefon edip, tebriklerini ileten, mesajlarıyla takip ettiklerini belirtip motive eden bütün okurlarıma bu vesile şükranlarımı sunuyorum. Ses getireceğini tahmin ediyordum. Üzerinde çok yazı yazılmadığı gibi dillendirilmediğini de biliyordum ama gelen bu kadar desteği inanın tahmin de etmiyordum. Onlarca destek türünde yazılı ve sözlü destek mesajı aldım. Kimisi biz de içiyoruz, bizim de özel günlerde aldığımız içeceklerimiz alkollü olmakta fakat yazdığınız konu, belirttiğiniz hususlar o kadar doğru ve aydınlatıcı ki katılmamak olmazdı diyen mesajlardan tutun da devletin açıkladığı gibi bağımlılık meselesinin bir beka meselesi olduğuna kadar hassasiyet gösterenler oldu. Bu arada yine dost iki takipçimden de bu işin başka yerlere gidebileceğine dair eleştiri de aldım.
Bir kere şunu bütün açık sözlülüğümüzle ifade edelim ki; buradan insanları ayrıştırmak gibi bir maksadımız kesinlikle olamaz. Alkole de, diğer bütün yaşam tarzlarına da, farklı kültür ve farklı inanışların tümüne de zenginliğimiz açısından bakabilmenin doğruluğuna inanmış biri olduğumu ifade edebilirim. Mesele hukuka olan saygımız ve inancımızdır. Anayasal olarak devletin, geçen hafta da belirttiğim gibi “gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri” almak ve bunların tüketimini özendirmemek gibi bir yükümlülüğü vardır. Buna rağmen içinde yaşadığımız toplumda halen alkol kullanımı neredeyse bırakın özendirilmeyi çok sıradan, çok normalleştirilmiş bir davranış olarak kabul görmektedir. Yani konu yazının da başlığında belirttiğimiz gibi tercih meselesi değil, tam tamına bir bağımlılık meselesi. Toplantılarda, eğlence organizasyonlarında, yemeklerde alkol verilmemesi sanki çok aşağılayıcı, çok geri düşünceli olarak görülmekte, bu tür umuma açık yerlerde alkol almayanlar neredeyse ötekileştirilmektedir.
Kimsenin evinde, umuma açık olmayan yerlerde alkol almasının toplum için bir sakıncası olmadığı gibi hukukumuzda da buna dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Mesele bunların kullanımı değil, bilakis bunların kullanımı kişinin tamamen kendi tercihidir diyebiliriz ama umuma açık yerlerde, özellikle gençlerin ve çocukların bulundukları ortamlarda bunların tüketilmesi anayasal suçlar kapsamına kadar uzanmaktadır. Özellikle son yıllarda şehirde hızla artan alkol ruhsatı verilmesi işi de ruhsat veren makamlara iyi bir gelir kapısı olmuş, bu ruhsatı alan yerlerde aileler, çoluk çocuklarıyla alkol alsın almasın alkol tüketimine maruz kalan müşteri olmaktadırlar.
Aynı şekilde okulların mezuniyet vb. bütün toplantılarında alkol neredeyse bir çağdaşlık simgesi olarak görülür olmuş, hatta o yaşına kadar hiç alkol almayan gençlere ‘ilk defa milli oluyorsun’ türünden yakıştırmalarla bir öğrenci için çok özel olması gereken bu geceler alkol ve sarhoşlukla tanışma geceleri haline getirilmiştir.
Gerek alkolün gerek uyuşturucu ve sarhoşluk veren her mamulün, gerekse kumar ve ekran bağımlılığının bugün emperyalist güçler tarafından bizim gibi ülkelere dayatılan tuzaklar olduğu konusunda bilim insanlarımızın, devlet büyüklerimizin hiç şüpheleri yoktur. Bu yüzden bağımlılık konusu Cumhuriyet tarihinde ilk defa ülkenin en önemli konuları arasına girerek bizatihi Cumhurbaşkanlığı Makamına bağlı, Bağımlılık Yüksek Kurulu 2019 yılında kurularak çalışmalara başlamıştır. Devletimizin bu denli önemsediği bir konuya duyarsız kalmak, sulandırmak en hafif şekliyle görevi ihmal ya da kötüye kullanmadır. Olaya sadece Kabahatler Kanunu çerçevesinde bakıp üç kuruşluk cezalarla, mücadeleyi sadece üç beş garibana indirgemek bu mücadelenin ruhunu anlamamak anlamına gelmektedir. Bununla ilgili yeni düzenlemeler bugün yarın uygulamaya geçecek iken, bu konuda duyarlılıklarına yakınen şahit olduğumuz il için önemli iki makamın henüz görevleri başındayken, bu mücadelede diğer illere de örnek olacak çalışmalar yapmalarını beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum. Yarın daha kati emirler geldiğinde zaten gereğini yapmak her makamın vazifesi olacaktır ama bugünden, geç kalmadan, üç tane daha gencimiz bağımlı olmadan kolları sıvamak da sanıyorum biraz da basiret meselesi.
Biz ilimiz, gençlerimiz, çocuklarımız için iyi düşünüyor ve inandığımız sorumluluk makamlarının da aynı duyarlılıkta olacağını ümit ediyoruz.
Finlandiya’ lı bilim insanı Matthias Alexander, “insanlar geleceklerine karar vermezler, alışkanlıklarına karar verirler. Alışkanlıkları da geleceklerine karar verir” sözünü söylemesinin üzerinden bile tam bir asır geçmiş ve biz bugün ismini dillerimizden düşürmediğimiz büyüklerimizin ruhlarını bile incittiğimizi düşünmeden, alışkanlıklarımızdan kurtulmak yerine bağımlı olmayı, bağımlı kalmayı tercih eder durumlarına düştüysek vay halimize.
Yüzümüzü döndüğümüz uygar ülkeler bizim kadar canları yanmasa da bu mücadelede her geçen gün çok sert önlemler alırlarken, “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal gibi liderleri olan bizlerin; üstelik devletimizin bu konuda gayretlerini görüp de kayıtsız kalmamız çok ama çok düşündürücü.
Bağımsızlığımızı doyasıya yaşayacağımız, sağlıklı günler dileklerimle…
Erdal ÇİL
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.