Turizm Cazibe Merkezleri-4-

Turizmin lokomotifi Muğla mı yoksa Antalya mı diye tartışıladursun ben tabi ki kıssadan hisse “Muğla” derim. Ege’nin bitiş, Akdeniz’in başlangıç noktasında bulunan iki şehir… Muğla ve Antalya turizmin can damarı şehirleri; ancak bir Muğlalı olarak Muğla’nın daha fazla avantajlara sahip ve turizmini merkezine ve hinterlandına dört bir köşesine yaymış olduğunun dikkatini üzerinize çekmek isterim. Yaklaşık bir aydan bu yana “Turizmin Cazibe Merkezleri” yazılarımda Muğla’dan başlayarak Marmaris’i, Datça’yı, Köyceğiz’i, Ortaca’yı, Dalaman’ı, Fethiye’yi, Ula’yı, Yatağan’ı, Kavaklıdere ve Bodrum’u elimin yazdığı ve dilimin döndüğünce ifade etmeye çalıştım. Büyükşehire doğru adım adım ilerlemesi ile ilçe sayısının artması sonucu tek ilçe ilçesiyle yeni konumlanan Seydikemer’den bahsetmedim. Artık Seydikemer ve civarına ilerleyen dönemlerde bahsedeceğim. Bugün bu dizilerle ilgili sonuncusunu yazdığım Cazibe Merkezleri köşemde anlattıklarımla her ne kadar yüzeysel bilgi sahibi olduysanız da Muğla ve çevresindeki gelişmeler hiç bitmez. Her an yeni oluşumlarla karşılaşır ve yapılanları hayretle izlersiniz. Çünkü artık Muğla çehresi ve çevresi ile son hızla değişiyor. Yıllar öncesinde o kaplumbağa yürüyüşü tavrı yerini hızlı yürüyüşe bıraktı. Öyle ya artık şehirler son hızla değişmeye başladılar. Muğla değişecek hem de büyük değişiklikler yaşayacak. Önemli olansa bu değişikliğe kendi bünyesinde yaşayan toplumunun ayak uydurup “Gerçekten bu Muğla’ya çok yakıştı” diyebilmek…

Galiba bunu şimdiden hissediyorum ve diyorum ki; gelin Muğla’yı yazmayalım biraz yaşayalım. İyisi mi iyi tarafları ve gelişmişliği ile siz de yaşamaya çalışın. Hal böyle iken iyi olan her şey gözümüze çarpacak.

Kıyı kesiminde bulunan ilçeleriyle diğer ilçeleri arasında gelişmişlik ve yaşam tarzı açısından hiçbir farklılık arzetmeyen bu yerleşim birimlerimizde, bireyler toplumsal vazifelerini yerine getirip sadece yaz mevsimi değil kış mevsiminde de olabilecek aktivitelerden mahrum kalmamanın sanıyorum şimdiden planını yapıyorlardır. Gerek mülki amiri gerekse yerel yönetimi ile özellikle belediye başkanlarına bu konuda büyük işler düşüyor. Her birisi üzerlerine düşen görevin umarım bilincindedirler.

Muğla merkezde turizmi 12 aya yaymanın telaşını kalben hissetmeli ki yapılacaklar birer ikişer gözden geçirilip hayatın işlerliğine bırakılmalı diyorum.

Masa Dağı, Karabağlar Yaylası, Yaraş Piknik Alanı, Göktepe yaz turizmine alternatif turizmin oluşumları olabilirler. Göktepe’nin her yazın hem de kışın tadına doyum olmaz. Hele Göktepe’ye giderken Muğla şehrinden ayrılıştaki güzergahta bir seyir tepesi oluşturulup akşam grup batışları buradan harika bir şekilde izlenebilir. Bence burası fotoğraf sanatçıları için bulunmaz bir malzemedir diyorum. Hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama gerçekten o grubun batışı olağanüstü. Göktepe’de tıpkı Manisa Sipil Dağı’nda olduğu gibi burada da yazıyla, kışıyla bungalov evler yapılarak burası da turizme açılacak ender yerlerden birisi olabilir. Hele kar yağdığındaki hali orada oluşturulacak ve herkesin yararlanabileceği bir dinlence köyü ile değerine değer katar. Yaraş Piknik alanından Ulu Gölet’e hem trakking hem de off-road yapılıp doğaya zarar vermeden bu arada çadır turizmine de ağırlık verilebilir. Çadırlar illaki kıyı kesiminde kurulur diye de bir kaide yok. Karabağlar Yaylasına ne demeli. Özellikle Süpüroğlu, Keyif Oturağı ve diğer kahvehane ve restoran hizmetlerinin yanı sıra özellikle değişken iklim özelliğinin insanlarda yarattığı o klima etkisi akla geldikçe yegane yerlerden biri olarak yaşanacak ve sürekli anılacaktır. Yine Masa Dağı’na da yürüyüş patikalarından trakking organizasyonları yapılabilir. Masa Dağı’nın bir köşesinde şehre en hakim noktadan biri seyir terası oluşturup insanların dinlenmelerini sağlamak için bir iki tane de park yapılabilir.

Hiç turizmle bağını güçlendirdiğimiz şehrimize fuarlarda yapılacak ciddi tanıtımlarla özellikle kışın ki kışlarımız öyle pek aman aman sert geçmez… Muğla’ya yabancı turist de çekebilir ve bahsettiklerimin dışında farklı alternatiflerle şehrimizin hareketliliğine hareketlilik katabiliriz. Normal anayol güzergahının dışında Yatağan Bozüyük’ten Çiftlik’e, Çiftlik’ten Kafaca’ya ve Yeşilyurt’a ve oradan Yerkesik’e uzanan güzergahta özellikle baharlarda stablize yollarda Türkiye genelinde off-road sporu yapan kafileler buraya da gelip burada bu etkinlik için buluşabilirler. Bahsettiğim bu güzergahın baştan sona başlayıp ve bitişini görmek isteyenlere mutlaka gösterebilirim. Böyle bir güzergahın bu spor için ne kadar harcıalem olduğunu göreceksiniz. Tabi ki bu güzergahta 4x4 bir araçla seyretmeniz gerekiyor. İstenildikten sonra her türlü aktiviteyi şehrimize kazandırmak tamamen elimizde olup olmasını dilediğimiz işlerinse yerine gelebilmesi için yürekten çalışmamız bu işi tamamlamamız anlamına gelmektedir.

Geçen günü haberlerde kulağıma bir cümle takıldı. 10 yıldan bu yana Türkiye’ye 300 milyon turist gelmiş. Artık her tür alt ve üst yapıya, buna havalimanları dahil sahip olduğumuz ülkemizde turistin sadece yaz mevsimi ile sınırlı kalmasını içimize sindirmeyip turizmi kışa da yaymanın kaçınılmaz olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Bu 10 yılda 300 milyon turist deniyor ya sanırım bu turistin önemli bir bölümü bizim muhite gelmiştir diyorum.

“Bugün ayın 25’i… Neredeyse yaz mevsimi bitti. Ekim’in 20’sine kadar olan zaman diliminde her şey bitecek ve yavaştan kışa merhaba diyeceğiz” cümlesini artık kurmak istemiyorum. Artık kış turizmi için de kolları sıvamanın zamanının geçmek üzere olduğuna inanıyorum. Her bir başlangıç o işi yarı yarıya bitirmekse şimdiden bu iş için hareketlenilebilir. Mevsimler gelir geçer… Önemli olansa baki kalan bir hoş sedadır. “Ne Muğla’ymış. Bugünler hiç unutulmaz. Bundan sonra Muğla’yı hep teneffüs edelim” tavrını hep yaşayalım, yaşatalım.

Öyle ya önemli olan bir hoş sada…! Ne dersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.