TİTREYEN YALNIZCA TELEFON DEĞİLSE

Gazeteciliğin üzerinde dolaşan kara bulutları dağıtmanın yolu yakın vadede yoksa, rüzgara ve yağmura karşı hazırlıklı olmalı. Peki ama nasıl? Gün gelip telefon çalarsa, bir siyasetçi yahut işadamı arayıp “onu yazma, bunu yaz” derse, “Alo Fatih” durumu bir gazetecinin başına gelirse, gazeteci neleri göz önüne almalıdır? Soruya yanıt ararken, meselenin 2 ayağı olduğunu belirtmek isterim. Birinci ayak, işin maddi boyutu. Köşesini, gazetesini kaybeden bir gazeteci geçim sıkıntısı (ya da en hafifiyle hayat standardını koruyamama) ile karşı karşıya kalmayı göze alamaması. İkinci ayak ise, köşe yazarının kamuoyu gücü ve kitlelere seslenme şansını kaybetmek istememesi.

Pek çok zaman yapılması gereken gitmektir. Ancak davulun sesi uzaktan hoş gelir. İnsan hayat standartlarına, işine, köşesine bir anda sırt çeviremeyebilir. Bu durumlarda doğru karar vermek ve vicdanımızın sesini başka şeylerin bastırmasına engel olmak için ne gibi şartlara sahip olmak gerekir? Bir gazeteci, eğer kitap yazabiliyor, bunu da okutabiliyorsa, patronuna bağımlı hale gelmeyebilir. Gazetelerinden kovulduktan sonra Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Soner Yalçın gibi yazarlar kitaplarıyla medya dünyasındaki ağırlıklarını korumaya ve para kazanmaya devam ettiler. Etkili kitap yazabilen yazarlar, gazetelerdeki maaşlarına ulaşabilecek kadar kazanamasalar da, en azından hayatlarını kalem ve kağıtlarından çıkarmayı sürdürebilirler. Eğer gazeteci etkili, okuyucunun teveccüh gösterebileceği kitaplar yazamıyorsa, tek geçim kaynağı sadece ve sadece patronunun vereceği aylık ise, bu durumda işçi muamelesi görmesi halinde gidebilecek yeri yok demektir. Ek olarak, üniversitelerde çalışma şansı olan gazeteciler de bu konuda rahat olabilirler kanaatindeyim. Eski hayat standartlarını korumasalar bile, en azından “ezdirmem sana kendimi, kapıyı çarpar giderim” diyebilirler.

Bir siyasetçinin yahut iş adamının telefonu ile sansüre maruz kalan biri köşesini bırakabilir mi? Köşeler hakikaten Türkiye’de (belki de gereğinden fazla) değerli. Fakat günümüzün yeni medya düzeninde artık bir yazarın gazetesinden ayrılması durumunda tamamen sessizliğe gömülmesi diye bir şey söz konusu değil.

Bir yazar Facebook ve Twitter hesabını da kullanarak kendi mecrasını oluşturabilir. Eğer daha özgür çalışma koşulları sağlayabilecek başka bir gazetede çalışma imkanı bulamazsa, internet sitelerinde yazabilir. Örneğin Hürriyet’ten kovulan Soner Yalçın, Sözcü Gazetesi ile anlaşmadan önce bir süre imtiyaz sahibi olduğu Odatv’de yazılarını sürdürdü. Milliyet’le yolları ayrılan Hasan Cemal, t24’te yazılarına devam etti. Örnekler çoğaltılabilir. İnternet haber siteleri dışında, yazarlar kendi kişisel blogları üzerinden de yazılarını paylaşabilirler. Örnekse, Hürriyet’teki köşesi kapatılan Tufan Türenç ve Cüneyt Ülsever… Türenç köşesini kaybettikten sonra kendi bloğundan yazılarını yayınlarken, Ülsever de, Yurt Gazetesi’nde yazmaya başlayana dek, yazılarını bloğunda paylaşmıştı.

Kendini kitap yazabilecek ve kitlelere hitap edebilecek maharette ve yeterlilikte gören insanlar, yeri geldiğinde çekip gidecek yürekliliği göstermek konusunda daha şanslı olur kanaatindeyim. Bir de şu devreye giriyor elbette, insan daha az para kazanmayı, baskı altında yaşamaya tercih etmelidir. Bu da insanın ahlak ve etik anlayışıyla, dolayısıyla yetişme ve çevre koşulları ile karakterine bağlıdır.

Kitap yazma yeterliliği yahut akademik kariyer, sosyal medya ve yeni medya düzeni gibi seçenekler, eğer telefon çalarsa titreşimin yalnızca telefonda olmasını sağlar… Eğer tüm bunlara rağmen bacaklar da titriyorsa, bu bir olanak değil karakter sorunudur… Bu tip bir sorunu olan şahıslar da zaten “Gürültü yapmam derinden/ Parmaklarım üzerinden/ Su gibi akar giderim” der, sessiz sessiz makamını korur, su gibi kendi yatağında akar, “yolunu bulmanın” derdine düşerler…

Önceki ve Sonraki Yazılar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.