SEVDA OLMASAYDI

Erdal ÇİL

“Gerçekten Sevda olmasaydı işimiz çok zordu.”

Sevda hanımın odasına doğru yürürken benzer cümleler sarf ediyordu arkadaşım. Elbette ekip olarak iyi bir sinerji yakalamışlar, iyi çalışıyorlardı çalışmasına ama Sevda, ayrı bir enerjisi, tecrübesi, jest ve mimikleriyle onlara ayrı bir heyecan, bir şevk getirmişti. Konuşurken bunların yanında mütevazı yanını da hemen görmüştük.

“Tamamen sevgili başhekimimizin işi. Allah bağışlasın iki çocuğumuz var. İkisi de üniversitelerini bitirdiler, işlerini ellerine aldılar. Tamam artık demiştim. Niçin çalışıyoruz ki, kimse kovalamadan, sağlığımız yerindeyken emekli olmayacaktık da neyi bekleyecektik? Girecek yılın başında emekli olacağımı yakın çevreme söylemiştim. Bu arada hastanemiz yöneticilerinin sözleşme süreleri gelmiş ve her dönem olduğu gibi bu dönem de beş-on adayın adı dillere düşmüştü. Şimdiki başhekimimizi de acil sorumlusu olduğu dönemden beri tanırım. Bizim kliniğin işleri de yoğun olduğundan, acile ancak işim olduğunda uğrardım. Birkaç kez yine de ‘Abla gel seni de acile alayım. İnan ki çok yoğunuz. Beraber çalışalım’ demişti. Gerçekten bizden de yoğunlardı ama gayretliydi, güler yüzlü ve ekip ruhuna uygun bir tarzı olduğunu gözlemliyordum. Geçende de adaylığı dillendiği an yine bir karşılaşmamızda, yanında arkadaşları da vardı ve gülerek bana ‘Bu sefer kaçmak, yok inşallah’ deyince aynı şekilde gülerek ‘inşallah hayırlısı olsun’ anlamında sözler sarfetmiştim. O akşam sözleşmesini imzalar imzalamaz beni aradı ve yanına çağırıp benim de sözleşme imzalamamı, sağlık bakım yöneticisi olmamı istedi. Otuz yıla yakın meslek hayatım hep kliniklerde geçmiş, en fazla son olarak yaptığım klinik sorumlusu gibi bir sorumluluğum olmuştu. Şimdi bütün hastanenin, bütün meslektaşlarımın sorumluluğuydu teklif edilen. Onurlu ve sevinçli olduğum kadar heyecanlı ve düşünceliydim de. Zira mahcup olmak, Allah korusun milletin sağlığını düşünürken sıkılıp, kendi sağlığımıza zarar gelmesi, aile hayatımda zorlanmak gibi ihtimaller de film şeridi gibi gözümün önünden hızla geçti. ‘Abla bu işler sıkıntılı. Ben de sözleşme süresinin sonuna kadar dayanabilir miyim inan ki bilmiyorum ama deneyelim; denemeye değer dedim. Bu meşakkatli yolda da size yol arkadaşlığı teklif ediyor, birlikte yürüyelim diyorum. Hani hep eleştirdik, hep boş taraflarını görerek kahırlandık ya, belki o boş gördüğümüz bardakların biraz daha dolmasına vesile oluruz. Ne dersin?’ deyince hayır demem zorlaşmıştı ama yine de kendi zayıf yerlerimden, tez canlılığımdan, iş konusunda tavizsiz hatta katı sayılabilecek taraflarımın kendisini zor durumda bırakabileceğinden falan bahsettim.

Neticede olan olmuş, yeni görevimize başlamıştık. Öncelikle kendim gibi olan klinik sorumlusu meslektaşlarımla bir araya geldim. Hedeflerimi, ideallerimi ve kendilerinden neler istediğimi usulünce anlattım. Hastanelerde hekimler işin tedavi tarafında olurlar, diğer sorunlarla 7/24 genelde hep hemşireler ilgilenirlerdi. Hastanın psikolojisinden tutun da yakınlarına, odasının temizliğinden, ilaç ve tedavilerinin düzeninden hep hemşireler sorumlu olurdu. Hemşirelik uzun yıllardır bütün dünyada bir bakıma tıp mesleğinin icra eli olup çıkmıştı. Sağlıklı bir sağlık sisteminde onların motivasyonları önemliydi ve yıllardır da ihmal edildiklerine bizzat şahittim. Korkmadan ne sorunları varsa söylemelerini istedim. İlk başta çekinerek, sonraları daha cesaretle ifade ettiler içlerinde biriktirdiklerini.

Hastanemizde öteden beri hep personel eksikliğinden dem vurulur ve her aksaklıkta bu bahane öne sürülürdü. Bu göreve gelip de ilgili birimlerden, maaş ve sicillerini istediğimde sayının aslında çok da az olmadığını ama dağılımda ve görev tanımlarında sıkıntılar olduğunu gördüm. Düşünebiliyor musunuz üçü de aynı hastanede, aynı işi yapan üç personelin aldıkları ücretler birbirinin neredeyse katları kadar. Biri yirmi beş bin, diğeri elli bin, bir diğeri ise seksen bin lira alıyor. İnanın en çok çalışanı, en çok ezileni ise ücretini en az alan! Böyle bir adaletsizliğe göz yummam mümkün olmayacağı gibi tanıdığım, güvendiğim başhekimimin de buna razı olacağını düşünemezdim. Tabii personellerin hemen hepsinin dışarıdan aldıkları siyasi güçleri de vardı ve bunun da atlanmaması gerektiğini ifade ederek aktarmıştım hocama. ‘Hiç önemli değil Sevda Hanım. Biz adaletli davranacağız. Eşit işe eşit ücret alınmasını sağlamaya gücümüz yetmiyorsa da biz iş yükünü eşit dağıtacak ve kurumda haksızlığa müsaade etmeyeceğiz’ deyince doğal olarak ortada görünen personel sayısı birden üç kat artıvermişti. Sonra hizmetli ve işçi dışındaki personellerin görev tanımlarında da sıkıntılar vardı ve onlarla da birebir konuşarak, görerek, yaşayarak üstüne gittik.

İnanın bu tür hamlelerimizin, dokunuşlarımızın öyle güzel geriye dönüşleri oldu ki… İnsan bu tür görevleri sırf bu yüzden istiyor. Yıllardır ezilmiş, aldığı ücretle hakir görülmüş çalışanınızın yüzünde güller açması, Allah razı olsun demesi öyle iyi geliyor ki…Bütün yorgunluğunuzu alıyor adeta.”

Sevda hanım ve arkadaşıma veda ettikten sonra onlardan habersiz bir kez daha hastanenin gözden uzak, personelin daha rahat toplanabildiği birim ve köşelerinin olduğu bölümleri gezdim. Ne bir birikim ne ağır adımlarla gezen personeller vardı. Aksine hızlı adımlarla geçen, elinde paspasıyla hemen her koridorda işini yapan personeller vardı artık. Bir el bütün hastanenin her köşesine dokunmuş, hastanenin yeniden ayağa kalkış hikayesini canlandırıyorlardı.

Düşünüyorum da aslında bu coğrafyada Sevdalar bitmez, sevdalı bir yüreğe mutlaka rastlarsınız ancak marifet onları görebilmek, onları fark edebilmek. Ve bu topraklarda en çok sevda türküleri dinlenir, onun hükmü geçer. İnsanımıza en çok içinde sevda olan yürekler etki eder, onun izini sürer gider.

Şimdi arkamda bırakıp çıktığım, her bir tuğlasında, her bir karış toprağı ve duvarında tüyü bitmemiş yetimin hakkı bulunan şu koskoca tesisten ayrılırken yüreğimi bıraktığımı biliyorum. Yüreğimdeki sevda, dilimdeki dua, bana bu duyguları yaşatan, içinde sevda olan o ekiple beraber.

Yolları açık olsun ve Allah sayılarını arttırsın inşallah!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.