ROMA İMPARATORLUĞU 2 / AHMET MEKE

Bu hafta ki yazımda geçen hafta tarihsel ve mitolojik olarak ele aldığım Roma’nın yönetim biçimi, sanatsal ve mimari dokusu gibi konularına yüzeysel olarak değinmeye çalışacağım.

Roma, cumhuriyet idaresi altında bir şehir devletinden, büyük bir imparatorluğa dönüşmüştür. Bu durum cumhuriyet rejiminin organlarının ve bizatihi cumhuriyetin kendisinin hızla büyüyen devletin ihtiyaçlarına cevap verebilmesi konusunda yeni sorunlara yol açmıştır.

Cumhuriyet rejiminin sona ermesinin nedenleri arasında devlet topraklarının aşırı genişlemesi ve mevcut idari sistemin yetersiz kalması gibi faktörler rol oynadığı gibi hukuki ve politik sebepler de etkili olmuştur. Roma devletinin sınırlarının hızla genişlemesi, süreç içerisinde kendilerine vatandaşlık hakkı tanınan toplulukların sayısını da arttırmıştır. Bu durum ise cumhuriyet rejiminin gereklerinden biri olan tüm vatandaşların meclislerde oy kullanması kuralının uygulanabilmesi olanağını ortadan kaldırmıştır. Böylece meclisler toplanamaz, karar alamaz hale gelmiştir.

Kurulan yeni düzende, ülkenin önderi olarak nitelendirilebilecek imparator her alanda mutlak egemen kabul edilmiştir. Mutlak egemenlik, siyasi sahada olduğu kadar dinsel sahada da etkili olmaya başlamış, kutsal bir kişilik ve hatta tanrı olarak kabul edilen imparator, egemenliğe hem ruhani hem de dünyevi alanda sahip olmuştur. Bu durumda hukukun tek kaynağı olarak imparatorun iradesi, kanun mahiyetinde kabul edilmiştir

Sanat ve mimariye yüzeysel değinecek olursak, Roma sanatı temeli mimaride yatmaktadır. Mimari bir kudret gösterisinin biçimlendirilmiş halidir. Heykel sanatının aksine mimarlar Romalıdır. Heykel sanatının gelişimi daha önceki dönemlerden etkilenmekle birlikte mimari açıdan tamamen roma kültürünü yansıtmaktadır. Bu açıdan Roma mimarisi, Romalıların görüş ve iradesinin tipik bir yansıması olarak ele alınabilir.

Planlayıcı ve teşkilatçı olmalarının verdiği etkiyle şehirler planlı olarak yapılmıştır. Taş, tuğla ve mermer kullanıp mimari eserler ortaya koymuşlardır. Zaman içerisinde günümüzde kullandığımız harç yapısını keşfederek, kireç harcını bağlayıcı olarak kullanmış olmalarının etkisiyle kemer ve kubbe yapım tekniğinin ilerlemesine, geniş alanların üzerlerinin örtülmesi ve de geniş mekânlı, kubbeli, anıtsal yapıların inşa edilebilmesini sağlamıştır. Harç kullanımı birlikte Yunan geleneğinden de uzaklaşma olmuştur. Yunan tiyatrolarında halkın oturacağı merdiven şeklinde basamaklar dağ yamacına inşa edilirken, Romalılar düz yerlerde, kemerler ve tonozlar üzerine inşa etmeyi seçerek daha büyük yapılar olmasını sağlamaktaydı. Sütunlu caddelerde Roma mimarisinde önemli bir yer tutmaktadır.

Roma sanatı ile gelişen diğer bir dal ise heykel ve büsttür. Alçak kabartma, yüksek kabartma, ronde-bosse (yüzeyden ayrılmışçasına gövde ve iyice belirgin yüksek kabartma) gibi teknikler ile insan anatomisini tamamen ortaya koymuşlardır. Fakat Heykel mimari kadar ileri seviye olmamakla beraber Yunan heykelciliğinin taklidi olmuştur.

Roma sanatı ve resim denildiğinde ise akla ilk gelen Fresko ‘dur. Fresk, ıslak kireç sıva üstüne yapılan resim. Ev duvarlarında tavana kadar boyalı freskler ortaya çıkarılmıştır. Buna en iyi örnek Pompei kazılarında elde edilmiştir. Türkiye’de de örnekleri mevcuttur. Hatta Muğla Milas’ta Uzunyuva Anıt Mezarı Kral odasında fresk örneği bulunmaktadır.

Yazıma son vermeden önce son zamanlarda gerek fikirleri ile gerek bilgi birikimi ile bana destek olan dostum Onur Bal’a teşekkür etmek istiyorum. Gelecek hafta yeni bir konuda görüşmek üzere.

Ahmet MEKE

CBS Uzmanı / Arkeolog

Önceki ve Sonraki Yazılar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.