MESTAN YAYMAN, MANSUR HARMANDAR’A BODRUM’U FISILDAR MI

Menteşe Belediye Başkan Adayı Mestan Yayman “ Yukarı mahallelerde evleri kentsel dönüşüm programına alarak oralarda kalan vatandaşlarımızın zor şartlarda kalmakta oldukları evlerin yerine lüks evler yaparak onların güneş gören, havası bol bir ev edindirmek bizim boynumuzun borcudur” demiş.

***

Hayretler içinde okudum bu satırları. Eğer böylesi bir cümle Yayman’ın ağından çıkmışsa inanılır gibi değil. Kendisini “muhafazakar” olarak adlandıran bir partinin adayı, “muhafaza” etmek şöyle dursun, yıkıp geçmeyi ne de kolay düşünüyor. Yukarı Muğla yahut eski Muğla dediğimiz bölgede yaşayan insanların bazı sorunları olabilir elbette ancak bu, mevcut koşullarıniyileştirmesini ve kısıtlamaların gevşetilmesini gerektirir. Tümden yıkıp gidelim anlayışı Muğla’nın kültürüne, değerlerine sahip çıkmamak demektir. Her gördüğü sit alanına, her bildiği koruma bölgesine böylesine “apartman dikelim”ci anlayış mı muhafazakar? Güldürmeyin Allah aşkına… Bugün Muğla bir kültür kenti olduğunu iddia ediyorsa, biraz da o eski Muğla evleri ve dokusu nedeniyledir. AKP’li kurmayların örneğin Efes gibi antik şehirler için ne zaman “Eski püskü şeylerden bölgeyi kurtarıp yapılaşmaya açacağız” diyeceğini merakla bekliyorum. Yahut Bodrum Kalesi, gerçekten çok para edecek bir konuma sahip. Yayman, AKP’nin büyükşehir adayı Harmandar’a fısıldar mı, “Yıkalım şu viraneyi, gökdelen yapalım” diye?

MUSTAFA ÇELEBİ’NİN SÖZÜ NEYİ GÖSTERİYOR

AKP İlçe Başkanı Mustafa Çelebi’nin, “Biz birtakım kişiler gibi Muğla’nın ilçe sınırlarını bilmeyip Denizli sınırına geçenlerden değiliz. Biz kimsenin ikinci kocası olmaya gelmiyoruz” gibi bir ifade sarf ettiğini okudum. Bana Sayın Çelebi’nin bilinçaltı ile ilgili çok ilginç bir veri gibi geldi bu ifade. Eminim Çelebi, bu konuşmasında bir art niyet olmadığını, kast ettiği şeyin başka olduğunu söyleyecektir. Ancak bilimsel olarak ortadadır ki, hazırlıksız yapılan konuşmalar, insanın bilinçaltındaki duygularını ortaya çıkarır. Çelebi şahsında bir zümre ve zihniyet için söylenebilir ki, “kimsenin ikinci kocası olmaya gelmiyoruz” ifadesi eğer muhabir dostların yanlış anlaması değilse ve gerçekten sarf edilmişse, önemli bir cinsiyet ayrımcılığı göstergesidir. Kadını bir birey olarak değil, cinsel bir meta olarak görmenin tezahürüdür bu.

***

Akıllara ister istemez Marx ve Engels geliyor. “Üretim araçları ortak olmalı” diyen Marx ve Engels’e burjuvaziden yöneltilen “Siz komünistler kadınların ortaklaşalığını getirmek istiyorsunuz” şeklindeki akıl almaz tepkiye şöyle yanıt veriyorlardı: “Burjuva, kendi karısını salt bir üretim aracı olarak görüyor. Dolayısıyla, ‘Üretim araçları ortaklaşa kullanılmalıdır’, sözünü duyar duymaz, bu ortaklaşalık kaderinin aynı şekilde kadınları da kapsayacağını sanmaktan başka bir şey düşünemiyor. Tam tersine, söz konusu olan kadınların bu salt üretim aracı olarak kullanılma (ve görülme) durumunu ortadan kaldırmaktır, burjuva bunu kavrayamıyor işte.”

Yani, Marx ve Engels, üretim araçları ortaklığını, “kadınların da ortak olması” gibi saçmasapan bir şekilde anlayanlara, “Biz kadınları birey olarak görüyoruz. Siz ise bir üretim aracı olarak gördüğünüzden böyle saçma bir düşünceye kapılıyorsunuz” diyordu. Birilerinin kadınları bir “üretim aracı” olarak görmesine nasıl tepki gösteriyorsak, her ne şekilde olursa olsun, kadını ikinci sınıf yurttaş olarak gören, cinsiyet ayrımcılığı yapan zihniyete de tepki göstermeliyiz.

Bunu sadece bir deyim olarak kullanmışsa dahi, bir kadının ikinci kocası olmak ne manaya gelir, neden kötü, çekinilmesi gereken bir şeydir, Çelebi açıklamalıdır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.