“Gökova’yı Okluk Koyuna feda etmeyiz”

Sakin Şehir (Citta Slow) Akyaka’nın da bulunduğu Gökova Körfezindeki SİT alanlarında Bakanlar Kurulu Kararı ile yapılan değişikliğe tepkiler sürerken, Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) tarafından yapılan açıklamada kavram kargaşası...

“Gökova’yı Okluk Koyuna feda etmeyiz”

Sakin Şehir (Citta Slow) Akyaka’nın da bulunduğu Gökova Körfezindeki SİT alanlarında Bakanlar Kurulu Kararı ile yapılan değişikliğe tepkiler sürerken, Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) tarafından yapılan açıklamada kavram kargaşası yaratılarak konunun takip edilebilirlikten çıkarılmaya çalışıldığı ileri sürülerek, “ Gökova’yı Okluk koyuna feda etmeyiz. Okluk koyunda süren Cumhurbaşkanlığı yazlık konutu inşaatı ile bağlantılı yol çalışmalarının sebep olduğu tahribat her geçen gün artarak devam etmektedir. Yine gizlilik arkasına saklanmış bu yıkım, sadece kesilen ağaçlar değil, açılan hız yolu, doğal erişim eşiklerinin kaybolması gibi geri dönüşü olmayan zararlara sebep olmaktadır. Yeşilbelde – Okluk yolu inşaatının, Okluk projesinin ve iskelesinin daha fazla zarara sebep olmadan, acilen durdurulması ve bölgenin doğal yapısına uygun hale getirilmesi gerekmektedir.” Denildi.

Sakin Şehir (Citta Slow) Akyaka’nın da bulunduğu Gökova körfezinde Akbük koyundan Bördübet’e kadar olan bölgede Bakanlar Kurulu Kararı ile yapılan SİT değişikliklerine toplumun bütün kesimlerinden tepkiler sürüyor. Muğla Büyükşehir Belediyesi konuyu yargıya taşırken, Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), kavram kargaşası yaratılarak konunun takip edilebilir olmaktan çıkarılmaya çalışıldığını ileri sürdü.

Açıklamaların asıl maksadı gizlemeye çalışıldığı iddia edilen MUÇEP açıklamasında; 16 Mart tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, Gökova Körfezi kesin korunacak hassas alanları kararı, kamuoyunda yoğun tartışmalara neden oldu. Bu tartışmalar içinde kullanılan kavramlar ve büyüklüklerin yarattığı karmaşa, konuyu takip edilebilir olmaktan çıkarmakta, renkli haritalar ve bol hektarlı sayılarla asıl maksat gizlenmekte ya da kimi zaman abartılmaktadır.

Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) olarak, başından beri takipçisi olduğumuz bu konu üzerinde oluşturulmaya çalışılan kavram kargaşasını gidermek için, aşağıdaki açıklamaları yapmayı zorunlu görüyoruz. Aşağıda konu başlıkları halinde sıraladığımız bilgilerin, ‘korunan alanlarda statü değişikliği’ adı altında sürdürülen çalışmanın, doğal çevremizi nasıl bir felaketin içinde doğru sürüklediği konusunda aydınlatıcı olacağını umarız.” Denildi.

Dört Mevsim Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporunun sürecinin hatırlatıldığı açıklamada; “Geçmişte doğal sit alanlarının bilimsel olmayan yöntemlerle belirlendiği, oysa yeni yönetmeliğe uygun olarak hazırlanan ‘Dört Mevsim Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporu’nun ve bu raporlara göre tespit edilen yeni sit statülerinin ‘tamamen bilimsel’ olduğu tüm demeçlerde yer almaktadır.

Ancak, adı çok güzel olan bu raporu elde etmek için bilimsel ön yeterlilik aranan kademeli bir ihale yapmak yerine, isteyen herhangi bir firmanın katılabileceği, ‘mühendislik – mimarlık’ kaleminden, açık ihale yöntemi ile işlerin verildiğini kimse söylemiyor.

Böyle saçma bir ihale sonucunda da, Muğla bölgesinde ve tabii ki 16 Mart’ta kesinleşen Gökova körfezinde, bu işin bir ‘gayrimenkul yatırım ve geliştirme firması’na verildiği (!), ve şu anda üzerinde konuştuğumuz haritaları da o firmanın hazırladığı ve teslim ettiği de bu çalışmayı savunanların hiç dile getirmediği bilgiler arasında.

Tek başına bu sebep bile, tüm Türkiye’de 21 bölgede yapılmış ihalelerin ve sonucu olan çalışmaların tamamının, herhangi bir uygulamaya girmeden derhal iptal edilmesini gerektirmektedir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığını bir kez daha bu ihaleleri ve sonuçlarını iptal etmeye, ‘bilimsel’ tanımına yakışır şekilde yeniden düzenlemeye davet ediyoruz.” Denildi.

“ Devlet Sırrı olan rapor”

Hazırlanan raporun kamuoyundan sakladığına vurgu yapılan açıklamada şöyle denildi: “Bir gayrimenkul yatırım ve geliştirme firmasının hazırladığı ‘bilimsel’ rapora göre hazırlanmış haritaları gördükten sonra, 2017 yılı Ocak ayı içinde MUÇEP olarak ilk yaptığımız bu raporu ‘bilgi edinme hakkı’ çerçevesinde talep etmek olmuştu. Kurum ve kişi olarak pek çok üyemiz tarafından değişik şekillerde ilettiğimiz taleplere karşılık, bu raporun kurum içi bir doküman olduğu ve ilgilileri dışında paylaşılmasının mümkün olmadığı cevabını aldık. Söz konusu raporu Muğla’da hiçbir belediye, STK, kişi ya da kurum ile paylaşmadıkları düşünülürse, ilgili kişilerin kim olduğunu bilemiyoruz.

Doğa koruma alanlarımızda kapsamlı değişikliklere sebep olan bu çalışmayı ne zaman eleştirsek, ‘ama bilimsel’ denilmesini ve sonrasında da ‘bilimsel’ kısmını oluşturan raporun kamuoyundan saklanmasını kabul etmek mümkün değildir.

Muğla önemli bir doğa koruma bölgesi olarak, çok uzun yıllardır pek çoğu MUÇEP’in bileşeni ya da destekçisi olan, çok önemli dernek, vakıf, üniversite vb. kuruluşların bilimsel çalışmalar yürüttüğü bir alandır. Dolayısıyla, Bodrum’da yapılan bilgilendirme toplantısında, raporun bilimsel içeriğinin anlaşılamayacağını söyleyen Tabiat Varlıklarını Koruma (TVK) Genel Müdürü’nün açıklamalarını da kabul etmek mümkün değildir.

Söz konusu rapor kamuoyuna açıklanmadığı sürece, statü değişikliklerinin bu rapora göre yapılmadığı ya da raporun bilimsel olmadığını düşünmekten başka çare kalmıyor.

Bakanlığı, bir kez daha, söz konusu raporları kamuoyuna açıklamaya, kamuoyunun değerlendirmesine sunmaya davet ediyoruz.

“Açıklama bilim insanları tarafından değil siyasiler tarafından yapılıyor”

Son günlerde yapılan açıklamalarda, yeni koruma statülerinden biri olan kesin korunacak alanlarda koruma koşulları çok ağır olduğu için, özel mülkiyetli arazilerin kamulaştırılması gerektiğini, bu sebeple de 1. Derece sit alanlarının bir kısmını Nitelikli koruma alanına dönüştürdüklerini duyuyor, okuyoruz. Bu ve benzeri pek çok açıklamayla, uzun uzun hangi sit alanında neden değişiklik yapıldığının bilim insanları değil, siyasiler tarafından açıklandığını görüyoruz.

Demek ki, biz yanlış biliyormuşuz! Biz sit alanlarının mülkiyet esasına göre ve siyasi kararlarla değil, bilimsel gerekçelere göre tespit edilmesi gerektiğini düşünüyorduk. Yani, eskiden 1. Derece sit alanı olan bir bölgenin, idari, bürokratik ve siyasi gerekçelerle nitelikli koruma alanına dönüştürüldüğünü kendileri söylemiş oluyorlar.

Tüm ilgilileri bu talihsiz açıklamalarını yeniden değerlendirmeye davet ederken, gerekçesi bilimsel veri olmadığını kendilerinin de kabul ettiği tüm kararların acilen iptal edilmesini talep ediyoruz.

Doğa koruma alanlarının sınırlarını çizecek tek veri bilimsel araştırma ve doğa koruma stratejileri olmalıdır, aksi bir durum kabul edilemez. Bu sebeple, tüm eski doğal sit statüleri, eğer alanda geri dönüşü olmayan bir bozulma yoksa yeni statülerde eşdeğer kategoriye alınmalıdır.

Gökova körfezinin geçmişte bütünüyle 1. Derece doğal sit alanı olan bölgelerinde, bilimsel gerekçesini anlamak mümkün olmayan ama siyasi ve idari gerekçesini yukarıda açıkladığımız şekilde; bir kısım alan kesin korunacak statüsüne alınırken, bir kısmı ise bir düşük kategori olan nitelikli koruma statüsüne aktarılmıştır.

Nitelikli koruma alanı haline getirilen yerlerin, günübirlik kullanım ya da düşük yoğunluklu turistik kullanım adı altında yapılaşmaya açılma riski çok yüksektir. Özellikle güney sahillerinde tamamen aynı dokuda olan bir bölgenin, adeta alan hesabı yapılarak ortadan ikiye bölünmesine herhangi bir bilimsel açıklama getirmek mümkün görünmüyor.

Gökova körfezinin deniz koruma alanlarıyla birlikte el değmemiş doğasında düşük yoğunluklu kullanım tariflerinin yaratacağı tahribat konusunda uyarıyor ve tüm 1. Derece sit alanlarının (kısıtlı köy yerleşim sahaları dışında), kesin korunacak alana dönüştürülmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.

Barınma hakkı ve doğal SİT alanları

Konuyla ilgili açıklama yapan yetkililerin sıklıkla dile getirdiği temel gerekçelerden biri de, koruma alanlarının özellikle de köylerde vatandaşın kendisine ev yapmasına bile engel olduğu, önemli mağduriyetlere sebep olduğudur. Son dönem içinde Gökova Körfezi ile ilgili tartışmalarda da, 2051 hektar sürdürülebilir kullanım alanının da (yani gelecekte yeni imar düzenlemelerine ve yapılaşmaya konu olabilecek statü), bu gerekçeyle tesis edildiği söylenmektedir.

Söz konusu alanda yer alan köy / mahalle niteliğindeki yerleşimlerin toplam nüfusu yaklaşık 4.000 olup, en yüksek hesapla yaklaşık 1.000 aileye denk gelmektedir. Açıklamalarda yer aldığı şekliyle 2.051 hektar alan bu amaçla ayrıldıysa, aile başına 2 hektar yani 20.000 metrekare imar planlamasına müsait alan açılmıştır ‘ev yapmak’ için.

Bu hesabımızda, mevcut durumda hiç ev yokmuş gibi baktığımız düşünülürse, yıllık ortalama nüfus artışına denk gelecek ihtiyacın, köy başına en fazla birkaç hektar olacağı, en abartılı tahminle 50-100 hektar arası köy gelişim alanı planlanarak bu konunun çözülebileceği kolaylıkla hesaplanabilir. Siyasi açıklamalarda verilen bilgilerin ve 2.051 hektar alana verilen yeni statünün ‘vatandaş evini yapsın’ konusuyla ilgisi olmadığı kolaylıkla görülebilir.

Mevcut düzenlemeler içinde, bahsi geçen köylerin / mahallelerin koruma amaçlı imar planları yapılırken, plan kararları yoluyla bu işi düzenlemek mümkünken; özel şartlar tanıyarak, alanı net tespit ederek, en önemlisi de talebi net tespit ederek bunu yapmak mümkünken; 2051 hektar alanın bu gerekçeyle statüsünü düşürmek kabul edilemez.

MUÇEP olarak, insan hakları evrensel beyannamesinde de yeri olduğu şekilde, ‘barınma hakkı’nın bir insan hakkı olduğunu ve Gökova bölgesi köylerinde barınma hakkı kapsamında yapılacak her türlü düzenlemeye katkı vermeye her an ve sonuna kadar destek vermeye hazır olduğumuzu bildirmek isteriz.

Ayrıca, Gökova bölgesi sürdürülebilir kullanım alanlarında köy / mahalle yerleşik alanları dışında kalan, kıyı alanlarının ve tarım alanlarının da sit statüsünün düşürüldüğü görülmektedir ki, bu durumu ‘ihtiyaç için ev yapmak’ sözüyle açıklamanın mümkün olmayacağı aşikârdır.

Bu konuda belki de en önemli sorun ise, söz konusu alanlarda son beş yıl içinde hızlanmış olan arsa alım / satımı istatistikleridir. Yıllık ortalamada yüzlerce parselin el değiştirdiği bu bölgede, sit statüsü düşürülerek sürdürülebilir kullanım, yani yapılaşmaya uygun statüye indirilen alanların yüzde kaçının ihtiyacı için ev yapacak yerleşik halkımızın mülkiyetinde olduğu, yüzde kaçının ikameti hiçbir zaman bu bölgede olmamış yatırımcıların elinde olduğunu tespit etmek çok kolay.

Hal böyle olduğunu göre, ilgililerin bunu da açıklamasını bekliyoruz, aksi durumda, ihtiyacı karşılamak için statüsü düşürüldüğünü iddia ettikleri 2.051 hektar yani yaklaşık 20 milyon metrekare alanı nasıl açıklayacaklarını merak ediyoruz.”

“Karmaya yaratılmaya çalışılıyor”

Siyasiler tarafından yapılan açıklamalarla kavram kargaşası yaratılmaya dikkat çekilen açıklamada ; “ Bir yandan Çevre Bakanlığı, Gökova örneğinde olduğu gibi sit alanları üzerinde statü değişiklikleri yaparken, diğer yandan Orman Bakanlığı aynı bölgeler için Natura 2000 kapsamında biyolojik çeşitlilik envanteri oluşturma çalışmalarına devam ediyor. Bilim her bakanlık için farklı olamayacağına göre, Çevre Bakanlığının sit alanları konusunda yaptığı çalışmaları daha fazla zarar vermeden durdurmasını ve Orman Bakanlığı çalışmaları ile eşgüdümlü hale getirmesini talep ediyoruz.

Her iki bakanlık bünyesine dağılmış (geçtiğimiz yıl yürürlüğe giren ‘büyük ova’ koruma alanları ile Tarım Bakanlığının da eklendiği) doğa koruma sistemine ait verilerin ortak bir karara ve yönetime geçmesini sağlamadan, Gökova statü değişikliği dâhil olmak üzere her türlü müdahalenin durdurulması gerekmektedir.” Görüşleri ortaya atıldı.

“Okluk proje durdurulmalıdır”

Okluk koyu projesinin daha fazla doğal tahribata neden olmadan durdurulması gerektiği belirtilen açıklamada şöyle denildi: “Okluk koyunda süren Cumhurbaşkanlığı yazlık konutu inşaatı ile bağlantılı yol çalışmalarının sebep olduğu tahribat her geçen gün artarak devam etmektedir. Sit alanları değişimi tartışması içinde söz konusu yolun sebep olduğu tahribatı görmezlikten gelmek ve bir yandan doğa koruma için çok önemli bir adım atıldığını savunup, bir yandan da o doğal alan içine duble yol yapmak kabul edilemez.

Yine gizlilik arkasına saklanmış bu yıkım, sadece kesilen ağaçlar değil, açılan hız yolu, doğal erişim eşiklerinin kaybolması gibi geri dönüşü olmayan zararlara sebep olmaktadır. Yeşilbelde – Okluk yolu inşaatının, Okluk projesinin ve iskelesinin daha fazla zarara sebep olmadan, acilen durdurulması ve bölgenin doğal yapısına uygun hale getirilmesi gerekmektedir.

Bu çerçevede bir kez daha, Çevre ve Şehircilik Bakanlığını ülke genelinde sit alanları statü değişikliği çalışmasını durdurmaya ve süreci yerel halkın, STK’ların, yerel yönetimlerin katılımıyla yeniden oluşturmaya davet ediyoruz.”

Bu haber toplam 81 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.