Atatürk hedef alınarak Türk Devleti yıpratılıyor

DÜNDEN DEVAMSiz bir tarihçi olarak tarih yazanlar tarih yapanlara sadık mı? Bu gelecek nesillere doğru aktarılabiliyor mu?İki yönlü bir gidişat var. Atatürk’ün sözü son derece önemli. “Tarih yazan tarih yapana sadık kaldığı...

Atatürk hedef alınarak Türk Devleti yıpratılıyor

DÜNDEN DEVAM

Siz bir tarihçi olarak tarih yazanlar tarih yapanlara sadık mı? Bu gelecek nesillere doğru aktarılabiliyor mu?

İki yönlü bir gidişat var. Atatürk’ün sözü son derece önemli. “Tarih yazan tarih yapana sadık kaldığı zaman ancak tarihi gerçekler ortaya çıkar”. Bir  kesim var ki onlarda kendilerine tarihçi diyorlar. Canlarının istediği gibi bir tarih algısı oluşturmaya çalışıyorlar. Çokta fazla kaynağa dayanma ihtiyacı hisstemeden, mesela anılardan, duyumlardan yola çıkan tarih anlayışını bunlar gerçekmiş gibi sunabiliyorlar. Birazda bunların önü açık olunca yazılı ve görsel basında kendilerini gösterme fırsatı zaten veriliyor. Dolayısıyla bunların ortaya koyduğu bir tarih algısı var. Şimdi bu bir kere doğru değil. Ama maalesef var. Bu açıdan baktığımızda tabihi tarihin doğru yazılması konusunda ciddi sıkıntı var. Aynı zamanda şöyle bir olumsuzluk getiriyor. Tarih bir ilim olarak varsa bize bir takım doneler vermesi lazım. İşimize yaraması lazım ve biz geçmişe baktığımızda hem mevcut durumumuzu görmemiz hem de geleceğe yönelik projeksiyon yapabilmemiz lazım. Bunu yaptığımız zaman tarih işe yarıyor.

“Tarihçilik belge ile yapılır”

Şimdi siz doğru bilgi üzerine bina etmezsiniz tarih yorumlarına mümkün değil geleceği göremezsiniz.  Bu tarz bir tarih anlayışıyla geleceği görmek mümkün değildir. Maalesef Türkiye’de en azından bir kesim tarihçi bunu yapıyor ve buna inanan insanlarda var. Ama esas olan nedir? Tarihçilik belgeyle yapılır. Belgesiz tarihçilik olmaz. Bunu yapan insanlarda var. Bir tarihi bilgiyi blegesine bakıyorsunuz sonra o konuyla ilgili başka belgelerde buluyorsunuz ve onlar zaten birbirine takip eden belgeler ordan bir kurgu ortaya çıkar. Belgelere dayalı olarak bir dönemi veya bir olayı aktarıyorsunuz. Ona kendi yorumunuzuda katıyorsunuz ama netice itibariyle ayakları yere basan doğru tarih ortaya çıkıyor. Bu yapıldığı oranda da biz tarihten en iyi şekilde faydalanacağız demektir. Bu da yapılıyor yalnız. Fakat kendi seslerini duyurmakta daha geri planda kalıyorlar.

Birde son yıllarda tarihe artan bir ilgi var. Bunuda önemsemek lazım. Tarih konulu dizi filmler bu anlamda bir hizmet görüyor.  Gerçeği uymasada insanlara merak ettirip kitap okumasını sağlıyor. Birde televizyonlarda yapılan tarih programları ordada gerçeğe uyunlarda var uymayanlarda. Ama bir şekilde insanların tarihe ilgisine çekiyor.  Esas olan doğru tarihi öğrenenlerin daha çoğunlukta olması.

İmparatorluğun çöküş döneminde imparatorluğu kurtarmak için bir takım akımlar oluşturuluyor. İslamcılar, Osmanlıcılar, Türkçüler. Bu mücadeleden de Atatürk ve ekibi başarılı çıkarak yeni bir Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruyorlar. Bununla ilgili bir takım alt yapı çalışmalarını hazırlıyorlar. Günümüzde ise, aslında bu kavganın bitmediğini düşünüyorum. İslamcılar ve Türkçüler arasındaki kavga son yüzyıldan beri devam ediyor. İslamın kurtaracağını düşünen o kesim bugün Türkiye’de iktidara gelen kesim diye düşünüyorum. Bunların bi anlamda bu Türkçülerden rövanş aldığını düşünüyorum. Buna katılır mısınız? Bununla ilgili neler söylersiniz?

Bir kere Osmanlı dönemi Türkçülerin ve İslamcıların bugünkü konuma göre birbirine daha yakındılar.  Bir İslamcı Mehmet Akif diyelim, aynı zamanda birazda Türkçüdür, birazda batıcıdır. Batı gerçeğini kimse inkar etmez o dönemde. İslamcılığı biraz daha ön plandadır. Bir Türkçü ise, İslam gerçeğini hiçbir zaman inkar etmez. Batıya açılmamız, batıdan model almamız gerektiği gerçeğinide aklında bulundurur. Ama Türkçülüğü daha ön plandadır. Bunların ortak noktaları bugüne göre çok daha fazla. Onlar arasında problemler bugünkü ayrışımları göre daha azdı. Daha çok belki vatanseverdiler. İçinde bulunduğu şartların zorluğundanda kaynaklanabilir. Savaş ortamında özellikle hepsi ülkenin kurtarılması için bir takım şeyler yapılması gerektiğini düşünüyorlardı ve kendi projelerini ortaya koyuyorlardı.

“Atatürk hedef alınarak Türk Devleti yıpratılıyor”

Günümüzde ise, evet Atatürk ülkenin düşmandan temizlenmesinde önemli bir hizmet yaptı. Ondan sonra ülkede devlet başkanı olarak kendi politakarını uygulamaya başladı. Atatürk bir Türk milliyetçisidir. Uyguladığı politikalarda Türk milliyetçilerine yönelik politikalardır. Başka türlüsüde düşünülemezdi. Ama bu Türk milliyetçiliği politikasında daha önce sözünü etmiş olduğum o kucaklayıcı unsuru göz ardı etmemek lazım. Türk milliyetçisi olmak diğerlerini dışlama anlamında hiç rant taşımadı. Osmalıda da böyleydi, Atatürk dönemindeki Cumhuriyette de böyleydi. Hiçbir zaman dışlamadı. Meşhur sözünde de “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyor. Bu tamamen bir kucaklama olayıdır. Aslında böyle bir söylemin dvam ettirilmesinde veya böyle bir Türkiye’nin politika anlamında bu tarz bir politikanın devam ettirilmesinde bir sakınca yok. Bugün bir sürü yasak konulduğu için insanlar isyan ettiler gibi şeyler söyleniyor. Şimdi bazı siyasi anlam taşıyan isyanlar, Atatürk döneminde olmuş olması evet böyle bir şey var. Ama daha öncekileri nasıl izah ediceksiniz o zaman. Yani kürtçe yasaklandı o yüzden insanlar isyan etti deniliyor. Aslında Atatürk döneminde böyle bir şey yok. Günah keçiside 1924-1925-1926 o yıllar böyle herşeyiyle yoğun bir baskının yaşandığı dönem olarak vurgulanır ve şimdi bugün rövanşı alınıyor tarzında bir politika uygulanıyor maalesef. Osmanlıda da isyan var bunu nasıl izah edeceksiniz. Atatürk baskıcıydı evet o yüzden isyan ettiler. O zaman Osmanlı isyanını neyle açıklayacaksınız. Abdülhamit tabiki bir Türk milliyetçisidir. Ama bir halifedir netice itibariyle ve imparatorluktaki herkesi kucaklar. Mezhep ayrımı da yapmaz. Dolayısıyla şimdi Atatürk dönemini hedef alarak aslında Türk milliyetçiliği ve Türk devleti yıpratılmaya çalışıyor.

Bugün iktidar, daha çok belki İslamcı gelenekten bir kesim olarak görebiliriz. Ama tabiki Osmanlı İslamcılarından farklı olduklarını da dürüstlük ve birçok açıdan birebir örtüştüklerini söylemek mümkün değil. Ve birde rövanş alma gibi bir psikoloji olunca o zaman yakn geçmişi tamamen reddedip birde herşeyin kendileri tarafından yapıldığı şeklinde bir algıda yaratılmaya çalışılıyor. Bu da doğru değil.

İstanbul’da ciddi iki proje söz konusu. Yer altı geçidi ve Marmaray. Abdülhamit’inde benzer köprü yapımı niyetleri var. Bunlar ne kadar gerçekçi? Ne kadar uygulanabilir? Yada ne yapılması gerekir ulaşım sorunlarının çözülmesi anlamında?

Demir yolu için yapılacak her türlü yatırımı desteklemek lazım. Olağanüstü önemli bir şey. Dünyada ilk ortaya çıktığı andan itibaren zihinlerde bile bir ihtilal yaratıyor. Bir ulaşım aracı çıkmış. Bir ayda gidilen yere bir günde gidiliyor. Zihinler bile alt üst oluyor. Demiryolunun insan hayatına getirmiş olduğu bir kolaylık. Bu çok önemli. Dünya tarihi ve bizim tarihimiz açısından da çok önemli. Çünkü biz bunu hem devlet olarak hem  de toplum olarak benimsedik. Demiryolunu insanlar hemen kullanmaya başladı.

“Demiryollarına sahip çıkmalıyız”

Dünyanın ikinci metrosu İstanbul’da bizim ülkemizde yapıldı. Demek ki buna sahip çıkılıyor ve çıkılmasıda lazım zaten. Demiryolu masraflı bir yatırımdır. Uzun vadeli artık onu kullanabilirisiniz. Özelliklede elektrikli demiryolları kullanılmaya başlandıktan sonra maliyetlerde düşmüştür. Demiryolunun önemsenmesi gerekir. Yapılıyorsa desteklenmesi gerek. Osmanlı bunu ciddi olarak sahiplenmişti ve çok sayıda demiryolu yapıldı. Özellikle II. Abdülhamit dönemi Osmanlı döneminin en zirve olduğu dönem. Çünkü devlet iktisaden de kendini toparladığı için bu yatırımlara daha fazla önem verebiliyor. Bür süre yabancılara yaptırıyorsunuz. Kendi teklif imkanlarınız sınırlı. Ama bir süre sonra bakıyorsunuz Türk mühendisler yetişmiş. Zaten Mülkiye Mühendis Mektebi açmış II. Abdülhamit. Orada bizim mühendislerimizde yetişiyor ve dolayısıyla bir noktaya geliyor ki artık biz kendi demiryolumuzu yapabiliriz diyor ve nitekimde yapılıyordu mesela Hicaz demiryolunu tamamen devlet kendi imkanlarıyla Türk mühendisler ve işçiler yaptı.

Bu zihniyet olduğu gibi Cumhuriyete intikal etti ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Onuncu Yıl Marşına da bu konunun girmiş olması bunu gösterir. “Ana yurdu demir ağlarla örmek”le övünülür. Nitekim bu konuda yatırımlar devam etti. Özellikle 1947 yılından sonra Marshall yardımının Türkiye’ye yapılmaya başlamasından sonra Türkiye birazda dayatmayla demiryolu yapma politikasından vazgeçti. Ondan sonraki dönemlerde de ihmal hep devam etmiştir. Bu ihmale rağmen bu ihmale giderecek şeyler yapılıyorsa onu her zaman için desteklerim.

“Yeni hatlar açılmalı”

Türkiye’de son dönemlerde bu konuda birşeylerin yapıldığını söyleyebiliriz. Şu anlamda birşeyler yapılıyor tabiki, mevcut hatların iyileştirilmesi, yüksek hızlı tren adı verilen o rayların iyileştirilmesi, daha hızlı trenlerin meydana getirilmesi tabiki desteklenir. Olmasıda gerekir zaten. Geç bile kalınmıştır. Ama halen şu handikap giderimiş değil. 1939 yılında en son Sivas-Erzurum hattı yapıldı, onsan sonra yeni bir hat yok. Antalya, Trabzon, Muğla  gibi bir şehirlerimizde demiryolu yok. Olsa çok daha verimli olacaktır ulaşım açısından.

Şunu da unutmayalım, bizim özellikle bayram tatillerinde birinci haber hep trafik kazalarıdır. Yüzlerce insan hayatını kaybediyor. Bir kader gibi herkeste kabul ediyor. Halbuki onlar trenle gitseler, böyle bir şey yaşamayacaklar. Dolayısıyla daha da fazlasını yapmak lazım aslında. Bu konuda noksanlık var. Şehir içi anlamında metrolar, tranvaylar bunlar hep olması lazım. İstanbul artık içinden çıkılmayacak kadar bir trafik problemiyle karşı karşıya. Bunlardan kurtulmanın tek yolu metrodur. Yerin altına yüzlerce kilometre metro yapmak lazım her şehirde. İstanbul tranvaylarının 1961’de kaldırıldığını biliyorum. Bu konuda çalışmada yaptım. O zaman dönemin algısı enterasan geldi bana. Bu tramvaylar ulaşım aracı bunları kaldıralım diye bir argemon koymuşlar.

Türkiye’nin ihtiyacı olan şey raylı sistemdir. Bu arada Marmaray’da tabiki de güzel bir şey. II. Abdülhamit döneminde hatta daha öncesinde o tüneli yapan mühendis Henry Gaval isimli bir beyefendi. İlk düşünen fikir babası o dur. Marmaray olduğu yerden deniz altından bir tünelle Yenikapı’da büyük bir liman düşünüyor. O limanı Haydarpaşa-İzmit hattına bağlamak için denizin altından geçilmesi suretiyle o büyük projeyi düşünenlerden biride o dur.tabiki o dönemi teknolojisiyle sadece hayal ediliyor. Sonra II. Abdülhamit döneminde daha ciddi projeler var ama o günkü teknoljide yine çok yüksek maliyet ve yapmak zor. Ama bunların düşünülmüş olması dönemler için her zaman bir katkı oluyor. DEVAMI YARIN

Bu haber toplam 93 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.